9 Temmuz 2012 Pazartesi

Vakitsiz Ezan Okuyan Müezzin





Alpaslan'ın katipliğinden vezirliğe yükseldikten sonra, oğlu Melik Şah'ın Vezir-i Azamı/Başbakanı olan Nizam'ül Mülk, devlet başkanının başucu kitabı olması, ülkeyi ona göre yönetmesi, yeni bir deyişle kırmızı kitabı olması için "Siyasetname"yi yazar.

Dünyanın birçok diline çevrildiği gibi İstanbul Üniversitesi, Hukuk Fakültesi, İdare Hukuku Ve İdare İlimleri Enstitüsü Yayınları'nın birincisi olarak Muhammed Şerif Çavdaroğlu'nun tercümesi,  Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar'ın önsözüyle yayınlanır.

Zulme uğrayan herkesin devlet başkanına rahatlıkla ulaşması gerektiğini söyledikten sonra tarih içinde çeşitli ulaşma yöntemlerinin kullanıldığını örnekleriyle anlatır.

Yedinci fasılda vakitsiz ezan okuyan müezzinden bahseder.

Abbasi halifelerinden Mu'tasım döneminde komutanlardan biri gündüz vakti genç bir kadını sokak ortasında zorla evine aldığını, halkın bir şey yapamadığını, kapının önüne varanların korumalar tarafından dövüldüğünü, kadı/hâkime şikâyete gidenlerin ise kovulduğunu, halifeye de ulaşılamadığını anlattıktan sonra bütün bu gayretlerin içinde olan, komutanın kapısında dövülen, hâkimin kapısından kovulan, Mu'tasım'a sesini duyuramayanlardan biri de geçimini terzilikle sürdürürken yanındaki mescidin müezzinliğini de yapan müezzin gecenin tam yarısında ezan okumaya başlar.

Vakitsiz ezanı duyan Mu'tasım, hemen muhafızlarını çağırır ve bu münasebetsiz müezzini hemen getirmelerini ister.

Müezzin derhal alınır ve Mu'tasım'ın huzuruna çıkarılır.

Mu'tasım, hışımla, kızgınlığını ifade eden kelimelerle sebebini sorar.

Müezzin, durumu olduğu gibi anlatır.

Mu'tasım hemen yüz kişilik bir kuvvet göndererek komutanı suçüstü yaparak yakalatır ve huzura getirtir.

Onu bir çuvalın için koydurur, ağzını sıkıca bağlatır meydanda herkesin sopa vurarak öldürmesini ister.

Öldükten sonra çuvalıyla beraber Dicle nehrine atılır.

Kadının kocası da çağrılır, hanımı ona teslim edilir ve hanımına iyi davranması halife tarafından tembih edilir.

Ondan sonra Mu'tasım, o müezzine "halifeye ulaşamadığı zamanlarda vakitsiz ezan okuma ruhsatı" verir.

O günden sonra ne zaman vakitsiz bir ezan okunsa adaletsizliğin yayılmaya başladığı ve önlem alınması gerektiği anlaşılırmış.

Bu olayın benzeri altı yüz yıl sonra İngiltere'de görülmeye başlamış.

Hani "Çanlar Kimin İçin Çalıyor" filmi, romanı deyimi var ya işte o da bir adaletsizliğin ilanıymış.

Şehirde sıradan bir adam öldüğünde halka haber vermek için zamansız olarak çan bir defa çalarmış.

Eşraftan biri öldüğünde iki defa çalarmış.

Yüksek bürokratlardan biri öldüğünde üç deva çalarmış.

Kral öldüğünde dört defa çalarmış.

Bir gün zamansız çalan bir çan ötmüş.

Ardından ikicisi çalınca acaba kim? demişler.

Üçüncü çalışta meraklar artarken çan dördüncü defa çalınca halk telaşlanmış, "kralımız öldü" diye feryada başlayacakken beşinci çan başlayınca herkes çan kulesinin dibine gelmişler ve çanı çalana sormuşlar.

O da "Başınız sağolsun adalet öldü" demiş.

Siz hikâyeyi duyup da bu gün üzülmeyin.

Olmayan şey ölmez.

Mahmut Toptaş 

  ( ALINTI )

Hiç yorum yok: